ceylin

Lilypie Kids Birthday tickers Lilypie Kids Birthday tickers

14 Aralık 2010 Salı

Dr. Hülya Sonugür ile Doğru Bildiklerimiz Üzerine...

Sonunda merakla beklediğim randevumuzu dün gerçekleştirebildik Dr.Hülya Sonugür ile. Şimdiye kadar gittiğimiz tüm çocuk doktorları yaşadığımız her hastalıkta yada problemde ilaç ile tedavi yolunu tercih ediyorlardı. Eee Ceylin de sağolsun pek bir sık hastalanır, hele kış geldiğinde gözünün içine bakarız ne olur yine hastalanmasın diye ama nafile. Doğumundan itibaren bu süreç böyle devam ediyordu, taki artık bu işe bir dur deyip, şurupları antibiyotikleri hayatımızdan çıkarmaya karar verdiğimizden beri. Bu kararı vermemizdeki en büyük etken daha öncekiler gibi düşünmeyen, ilaç sektöründen bağımsız görüşleri olan sevgili Dr. Hülya Sonugür’den haberdar olmamız ve ilaçların artık tedavi etmekte okadarda etkili olamayışı.


Kendisi ilk randevularına 1,5 saat ayıran,hamileliğinizden itibaren siz ve çocuğunuz hakkındaki bilgileri ayrıntıları ile not eden ve çocuk sağlığı konusunda 3 başlık altında detaylı bilgiler vererek ebeveynleri oldukça tatmin ve ikna edebilen bir doktor.

Bahsettiği başlıklar şöyle:

- Çocuğun ruhsal gelişimi

- Uyku

- Beslenme

Öncelikle çocuğun ruhsal gelişiminin bedensel gelişimi ile paralel şekilde büyümesinin gerektiğini aksi taktirde çocuğun gelişiminde çatlakların oluşacağını belirtti. Yapabildiği herşeyin sorumluluğu artık ona aittir diyor. Yemeğini yiyip karnını doyurmaktan yada doyurmamaktan, üstünü giymekten, yürümekten. Onun için sizin yaptığınız herşeyi hayatının geri kalanında da sizden beklemesini istemiyorsanız çocuğunuzu çok fazla kollamayın, kendi mücadelesini vermeyi öğrenmesine izin verin diyor. Onu soğuktan, hastalıktan, mikroptan kollayarak kendi kendini korumasına, bağışıklığını güçlendirmesine engel oluyormuşuz. “Bakın sokakta çıplak ayaklarla gezen çocuklara, hastalanıyorlar mı? Biz çocuklarımızı evlere yani F tipi modern hapisanelere kapatıyoruz, herşeyden izole ediyoruz, onlarda karşılaştıkları ilk mikropla hastalanıyorlar” diyor. Bence hiç de haksız değil.

İkinci önemli konu uyku. “Uyku bir çocuğun gelişiminde çok önemli bir yer tutar. Gece salgılanan büyüme hormonu bunun sebeplerinden biri. Bu hormon sadece büyütmekle kalmaz, onarma ve yenileme işlemlerini de yapar. Yani güçlü bir bağışıklığın yolu sağlıklı bir gece uykusundan da geçiyor. Özellikle de akşam erken saatlerde uyumaları çok önemli çünkü büyüme hormonunun en aktif salgılandığı saatler 22:00 ‘den sonra. Ve çocuklar bu saate kadar rem uyukuyu geçip derin uykuya dalmış olmalılar ki en iyi şekilde bu hormondan faydalanabilsinler. Çocuklarınızı mümkün olduğunca gün ışığı ile yatırıp kaldırın” diyor. Gündüz uykularınında yarım saati geçmemesini tavsiye ediyor. Tabi bu benim kızım gibi 3 yaşını doldurmuş olanlar için geçerli. Buna göre çocuklar akşam 20:00-21:00 arası gece uykusuna yatıp sabah 05:00-08:00 arası uyanmalıymış. Ayrıca bundan en az 2 saat önce yeme içmeyi kesmemiz ve sindirim sistemimizin yatmadan önce faaliyetini bitirmesine izin vermeliymişiz.

Gelelim en detaylı ve zor kısıma,beslenme. Öncelikle gıdada aramamız gereken 3 önemli şey var

- İşlenmemiş olması

- Doğal olması

- Yöresel olması

Öncelikle gıdanın hiçbir şekilde paketlenmişini tercih etmemeliymiş. Naylona, plastiğe temas eden hiçbirşeyin birbiri ile etkileşime girmemiş olması mümkün değilmiş. Fabrikadan yolu geçen, pakete giren her türlü gıdanın raf ömrünün daha uzun olabilmesi için mutlaka koruyucu madde eklendiğini ve uzak durulması gerektiğini belirtiyor Hülya hanım. Buna aynı şekilde doğal olmayan, serada yada yapay ilavelerle oldurulan herşeyi de ekleyebiliriz. Birde yaşadığımız bölgeye ait olmayan gıdalardan da uzak durmamızda fayda var. Yani ille de ananas yiyeceğiz diye çabalamanın anlamsız olduğunu, metabolik olarak zaten bünyemizin bu gıdalara ihtiyacının olmadığını,mümkün olduğunca yaşadığınız coğrafyanın yerli gıdalarından, doğal olanlarından tüketmenin faydalı olduğunu ifade ediyor. Sonra öyle günde 6-7 öğün yemenin hiç de sağlıklı olmadığını sindirim sistemini bu kadar fazla çalıştırmanın bağışıklığın düşmesine sebep olduğunu, vücudun elde ettiği enerjiyi devamlı sindirime harcayıp mikroplarla savaşmakta yetersiz kaldığını belirtiyor. Öncelikle az yemek yemenin, günde en fazla 2-3 öğün tüketmenin, bu öğünlerin hepsinde de sebze yemenin önemine dikkat çekiyor. Et ve hayvansal ürünlerin az tüketilmesi gerekiyormuş. Kıymayı eve dahi sokamamalı, eti de hayvanın nerde, nasıl beslendiğini bildiğimiz yerlerden almalı, koyun ve keçi tercih etmeliymişiz. Çünkü koyun ve keçi endüstriyel anlamda çok fazla getirisi olmayan hayvanlar olduğundan henüz sanayileşmenin kirli ellerinin onlara tenezzül etmediğini belirtiyor. Pastörize inek sütlerinde ise başka tehlikelerle karşı karşıyayız. Bu sütler doğdukları andan itibaren fabrikasyon üretim çiftliklerinde beton zemin üzerinde nereyse hiç hareket ettirilmeden, metabolizmasına uygun olmayan tahıllar ve mısırla beslenerek, hastalanmasınlar diye sürekli ilaç ve antibiyotik verilerek ayakta tutulan, gün ışığı görmeyen sağlıksız hayvanlardan elde ediliyor. Yani siz istediğiniz kadar antibiyotik kullanmadığınıza sevine durun, o çoktan çocuğunuzun vücuduna girmiş bile.

Hasta iken vücudu sindirimle meşgul etmemek gerektiğini mümkün mertebe hazmı kolay sıvı gıdalarla beslenmenin, iştahsızlık varsa yemek yemeye zorlamamanın sadece su içmenin bile yeterli olduğunun altını çizdi. Zaten bedenimizi dinlemenin bize doğru yolu göstereceğini, aksine hareket etmenin hiçbir faydasının olmadığını ifade ediyor. Hülya Hanım’ın anlattıklarından aldığım diğer tavsiyeleri ise şöyle sıralanıyor;


- Meyvelerin ara öğün şeklinde değil yemeklerden sonra tüketilmesi , özellikle karpuz, muz ve çilekden uzak durulması gerekiyor,

- Pastörize sütlerin zannedildiği gibi kalsiyum ve protein deposu olmayıp tam tersine bunların yıkılmış halde bizlere sunuluyormuş,

- Her canlının sütünün kendi yavrusuna göre olup, insan bağırsağının bunu sindirmeye uygun değilmiş,

- Hastayken (özellikle de öksürük varken) bal, meyve gibi her türlü şekerli gıdadan uzak durulması gerekiyormuş,

- İnek sütünün tüm dünyadaki en allerjik besinlerden biriymiş,

- Haftada en fazla 3 defa et yada balık tüketilmesi gerekiyormuş,

- Yemeklerde terayağı yada sızma zeytinyağı kullanılmalıymış,

- Alüminyumun unutkanlığa sebep oluyormuş ve buna sarılı gıdanın da tüketilmesi sakıncalıymış,

- Rafine şekeri hayatımızdan mümkün olduğunca çıkarmamız gerekiyormuş.

Biliyorum bunlar benim gibi sizinde şimdiye kadar doğru olduğunu düşündüğünüz birçok şeye ters düşüyor. Uygulanabilirliği Hülya Hanım’a göre bile çok ama çok zor. Ama zararın neresinden dönersek kâr. En azından önleyebileceğimiz noktalarda uygulayabilmek bile büyük yarar sağlayacak şeyler. Bir ay sonraki görüşmemizde ise aşılarla ilgili detaylı bir görüşme yapacakmışız. Bizim doktorlarımız hiçbir aşıyı kaçırmamışlar sagolsunlar. Uçanı kaçanı yakalayıp yapmışlar. Bakalım o konuda ne gibi yanlış uygulamalara maruz kalmışız.

3 yorum:

  1. Uyku konusunun doğrusunun bu olduğunu düşünüyorum bende ama malesef uygulama imkansız gibi bişey. Akşam uyku saati bazen 12 yi bile buluyor :(

    Hastayken beslenmeye getirdiği yorum değişik. Genelde güçlensin diye yemek yedirmeye çalışırız çocuğa sürekli, özelliklede meyve. Artık yeni bişey öğrenmekl istemiyorum :( öğrendikçe insan şaşırıyor of

    YanıtlaSil
  2. Benim fikrim, sasırmayın deneyin derim. kesinlikle işe yarıyor. dinlenmesi, hasta iken yalnızca sıvı ve ''corba'' tuketmesi 2-3 günde ayaga kaldırıyor. oksuruk ve burun akıntısı 1 hafta devam etsede 2.haftanın ortasında tamamen kesiliyor. Hülya hanım şöyle diyor, siz hasta olunca ne yapmak istersiniz. evet, ben hasta oldugumda yalnızca dinlenmek, birsey yememek sıcak hafif corba içmek isterim. cok degerli minik yavrularımızda sanırım bunu bekliyor..

    YanıtlaSil
  3. Hülya hanımla 16. ayımızı doldurduk. Sayesinde fazla giyinmeyen, yemeğini kendisi yiyen, kendi tercihlerini yapabilen bir çocuğumuz var. Bize doğru olarak öğretilen herşeyi sorgulamayı tekrar hatırladığım için çok mutluyum.

    YanıtlaSil