ceylin

Lilypie Kids Birthday tickers Lilypie Kids Birthday tickers

30 Mayıs 2014 Cuma

Bir Çocuk Büyütmenin Keyfi

Az sonra yazacaklarım lütfen yanlış anlaşılmasın. Bu asla bir kıyaslama değildir. Sadece hayatımızı güzelleştiren her bireyin aynı zamanda onu nasıl şekillendirdiği ile ilgili bir yazı bu.

Eşim ve ben ilk bebeğimize kavuştuğumuzda henüz 26 yaşımızdaydık. Şimdi düşünüyorum da ne kadar gençmişiz ama asla bundan dolayı pişman olmadık. Çünkü eminim ki kırkımızdan sonra bile olsaydı yine aynı şeyleri yaşardık. O kadar tecrübesiz ve telaşlıydık ki durup içinde olduğumuz anın keyfini süremedik. Hep bir endişe, yanlış yapma korkusu, büyük kararlar veriyor olmanın ağırlığı... Adı üstünde işte "ilk göz ağrısı" ...

Eşim benden bir nebze daha rahat bir mizaca sahip olsa da ben bütün detaycılığım ve paranoyaklığımla onuda çoğu zaman kendime uyduruyordum. Tabi bu hengamede kızımızın nazlı mizacının ve hassas yapısınında büyük bir katkısı oldu. Ne zaman sınırlarımızı biraz gevşetsek ya bir hastalık yapışıyordu yakamıza yada bir arıza çıkıyordu günlük akışımızda. Bu yüzden kızımız zor bir bebekti, biz de tecrübesiz ve panik ebeveynlerdik malesef. Ama onunla geçirdiğimiz her an yinede tekrar yaşanılasıdır bizim için.

Kızımızda bu denli zorlanmamız, ikinci cocuğu biraz geç düşünmemize sebep oldu. İşin doğrusu ben hiç sıcak bakmıyordum ama eşim benim kadar olumsuz değildi. İyiki de beni ikna etmiş de oğlumuz dünyaya gelmiş, hayatımıza neşe, keyif ve eğlence getirmiş. İkinci çocukla birlikte daha rahat, işleri akışına bırakabilen, esnek bir aile olduk. Olamayan şeyler için üzülmeyi bırakıp elimizdekilere odaklandık. Yetişmeyen işlerim için canımı dişime takıp, gecemi gündüzüme katmayı bıraktım. Yetememek hissinin beni gerip çocuklarımı üzmesine izin vermedim bu defa. Bu rahatlama kızımızın da daha neşeli, daha keyifli bir çocuk olmasını sağladı. Batu'yu her ne kadar biz dünyaya getirmiş olsak da, onun en büyük mutluluk ve keyfi Ceylin için getirdiği su götürmez bir gerçek. Ceylin Batu gelinceye dek büyükler dünyasında çocukluğunu yaşamaya çalışan bir melekti. Batu bütün dengeleri alt üst ettikten sonra herşey değişti. Çocuksu ve gürültülü ne varsa o hüküm sürmeye başladı artık evde. Batu'nun evde oyun oynamak için bir yetişkine ihtiyacı yok çünkü sırf birbirlerinin yüzüne bakıp katılana kadar gülebildiği bir oyun arkadaşı var. Bu  sebeple Batu ev koşulları anlamında ;Ceylin'den 1-0 öndeydi. Ancak Ceylin'in de Batu'nunkşnden daha renkli ve  zengin bir bebeklik dönemi oldu.. Her hafta buluşabildiği oyun arkadaşları, ingilizce oyun grubu, müzik okulu, arkadaşları ile götürüldüğü geziler, onun için özel hazırlanmış aktiviteler, v.b. Umarım ilerde her ikiside bu günlerini gülümseyerek hatırlarlar.

Oğluma hamileyken hep "keyifle büyütebileceğimiz bir bebek olsun" diye dua etmiştim. Tam da öyle oldu sanki.
Şimdi evimiz iki mutlu çocuğun cıcıltısıyla inliyor :) . Her ikisinin de hayatımıza kattığı renkler bambaşka.

İşin sırrı anne-babanın dinginliğinde yatıyormuş. Hayatı çocuk adımlarının hızıyla yaşamak lazımmış.

4 Nisan 2014 Cuma

Aşı Meselesi




Bu çok kişisel, kritik ve yoruma açık bir konu. Bu sebeple yazacaklarım da tamamen şahsi görüşüm ve tercihimdir. Hiçkimseyi yada hiçbir kurumu bağlamamaktadır.

Modern tıbba güvenmekle birlikte her uygulamasını sorgusuz sualsiz kabul etmeyen, gerekliliğini sorgulayan bir anneyim. Tabiki bu fikre sahip olmam bir dizi tecrübe ve yaşanmışlıktan sonra oldu. Kızım Ceylin son derece hassas ve kırılgandır. Bebekliğinden beri bizi sağlık sorunları sebebiyle bir sürü doktor ve tıbbi bilgiyle tanıştırmıştır. O dönem kızımın takibini yapan doktorların (ki hatırı sayılır bir rakama ulaştılar) uygun gördüğü her türlü zorunlu ve isteğe bağlı aşıyı yaptırdık. Ama bu hiçbir zaman güçlü bir bağışıklık sistemi sağlayamadı bize. Üstelik genellikle 3 yaşından sonra geçmesi öngörülen çocukluk allerjilerinin kızımda 3 yaşından sonra teşhis edilmesini ise o yıl kızıma ilk defa yapılan grip aşısından kaynaklandığını düşünüyorum.

Bu teşhisten sonraki hayatımız çocuk büyütmekte en çok zorlandığımız kısımlardan biriydi. Çünkü o zamana dek o kadar çok ilaç ve antibiyotik kullanmıştık ki artık işe yaramaz olmuşlardı. Artık en etkili tedavi yöntemi kortizonlu ilaçlardı ki her defası içimi sızlatır.

Derken daha etkili ve uzun soluklu tedavi yöntemleri arayışımızda edindiğimiz bilgiler hayatımızı modern tıbbın dayattığı yöntemlerden daha çok işe yaramaya başladı. Hastalığı tedaviye değil, önlem almaya yoğunlaşık.

İşte bu yeni öğrendiğimiz bilgiler arasında birde aşı gerçeği vardı. Doktorumuzdan ve okuduğum diğer kaynaklardan öğrendiklerim yaşadığımız  tecrübelerle birleşince oğlumuza aşı yaptırmakta acele etmeme kararı aldırdı bize. Şimdiye dek sadece  hepatit  B ve doğar doğmaz verilmesi gereken K vitamini aşısı oldu, ki biz onun da enjeksiyon olarak değil ağızdan damla olarak verilen uygulamasını tercih ettik. Bunların dışındaki hiçbir aşısını henüz tatbik ettirmedik.

Tabiki bundan çocuğumuzu korunmasız bıraktığımız sonucu çıkarılmamalıdır. 3 yaşımızı tamamladığımızda yaptıracağımız bir testten sonra hangi hastalıklara karşı bağışıklık kazanmış hangilerine karşı aşılanması gerek onları görüp ona göre bir yol haritası çizeceğiz. Peki neden 3 yaş? Doktorumuzdan edindiğimiz bilgiler ışığında anlayabildiğim kadarıyla anlatmaya çalışacağım. Bir çocuğun beyin zarı doğumdan sonraki 3 sene içinde gelişim gösterir. İlk yıllarda yeteri kadar gelişmemiş olan beyin zarı yapısı gereği vücuda giren yabancı yada zararlı maddelerden beyni yeteri kadar sağlıklı koruyamaz. 3 yaş tamamlandığında beyin zarı artık kendine zarar verecek maddeleri süzebilecek yeterliliğe ulaşır. Bundan sonra vücuda aşı yoluyla giren adjuvan v.b. koruyucu kimyevi maddeleri beyin zarından içeri geçirmeyerek kendini korur. Aşı hakkında yapılan bazı araştırmalar gösteriyor ki ilerlemiş tıp bilgilerine ve teknolojilerine rağmen hastalıklar azalmak bir yana dursun giderek katlanmakta. Etrafınızda kronik, akut hastalığı, yahut allerjisi bulunan  insan sayısındaki artış hiç dikkatinizi çekti mi? Peki kaliteli yaşam süremiz? Aşılar bizi daha sağlıklı yapıyorsa neden bu kadar çoğaldı bu tür şikayetlerimiz? Yanlış yöntem ve zamanlarda uygulanmaları da bunlara birer sebep olabilir mi acaba?

Maalesef bugün Amerika’da; (aşağıda linkini verdiğim kaynağa göre)
  • Altı çocuktan birinde öğrenme özrü,
  • Dokuz çocuktan birinde astım,
  • Yüz on çocuktan birinde otizm,
  • Dört yüz elli çocuktan birinde şeker hastalığı bulunmaktadır.
http://www.kuraldisidergi.com/3895/asi-aldatmacasi-ve-cocuk-olduren-yalanlar-yigini/

birde bu linkteki bilgilere bir göz atmanızı tavsiye ederim;
http://asihakkinda.wordpress.com/


Eğer çocuğunuzu aşılatmak konusunda tereddütleri olan ve bunu geciktirmek isteyen bir ebeveyinseniz her aşıya çağrıldğınızda sağlık ocağına aşağıdaki gibi bir yazı düzenleyip imzalamanız istenecektir. Bu arada oğlum bağlı bulunduğumuz ilçede aşılanmayan tek çocuk, ne kadar yaygın bir ağ bu düşünebiliyor musunuz?

Lütfen konuyla ilgili daha detaylı bilgiyi kendi doktorunuzdan edininiz. Bu paylaşım sadece kendi tecrube ve fikirlerimizi anlattığımız kişisel öykümüzdür. Hiçbir şekilde tıbben bir kaynak teşkil etmez, sadece oluşturabileceği küçücük bir soru işareti sizi düşünmeye teşvik edebilir hepsi bu.







Dilekçe Örneği;
.../.../.......
……………… AİLE SAĞLIĞI MERKEZİ’NE
. ………..
…………………….TC kimlik no’lu …./…../2012 doğumlu …………. …………’nin ailesi olarak “ aşılar içeriğindeki, zararlı etkileri bilinen ve çocuğumuz üzerinde ileride ne gibi sağlık, genetik problemlerin oluşturabileceği öngörülemeyen maddelerden, yan etkilerinden ve araştırmalarımızdan öngördüğümüz kuvvetli şüphelerden dolayı” çocuğumuza aşı takibi ve aşı uygulaması yapılmasını istemiyoruz.
Gereğinin yapılması konusunda yardımlarınızı arz ederiz.
Annesi Babası
Adres;
…………………..
Telefon;
…………………..

28 Mart 2014 Cuma

Psikolojik Öksürük


17 Marttan beri Ceylin'in öksürüğünü dindirmeye uğraşıyoruz. Önce hafif viral bir  enfeksiyon olarak başladı. Sonra daha önceleri sık sık yaşadığımız krup öksürüğüne dönüştü. Allerjisi yüzünden bu kadar şiddetli geçirdiğini düşündüğümüz bu dönem boyunca 2 defa sağlık ocağı doktoruna, 3 gece de acil müdahele için hastaneye gittik. Gerek enjeksiyon şeklinde gerekse nebulizatör aracılığı ile aldığı kortizonlu ödem çözücüler, antibiyotik, öksürük şurubu, allerji şurubu ve burun açıcılarla çare aradık. Tam tedavi olduğuna kanaat getirip okula yolladığımız gün daha ikinci derse giremeden öğretmenimiz arayıp öksürmekten sınıfta oturamadığını söyledi. Gidip hemen aldık ancak  ne yolda ne evde böyle bir sıkıntı yok. Tek tük öksürmek dışında hiçbir rahatsızlık yaşamıyoruz. En son dün tekrar bir okul denemesi yaptık ve yine arandık. Okula vardığımızda sınıfa girip öğretmeninden teslim almadan önce kapıda bir süre ne sıklıkta öksürüyor diye dinledik. cidden sık sık öksürüyordu. Alıp eve götürelim bari dedik. Bizi gördüğü andan itibaren öksürükten eser kalmadı diyebilirim. Öğretmeni de şaşırdı.

Okuldan çıkmadan önce konuştuk. Okulda onu üzen, kötü hissettiren, utanıp sıkılmasına sebep olan bir durum falan mı var diye usulünce sorduk. Okulla ilgili değişmesini istediği yada memnun olmadığı birşey var mı diye soruşturduk, yok. Okulunu da, öğretmenini de, sınıf arkadaşlarını da çok sevdiğini, ayrılmak istemediğini söyledi.

Sorun bizden ayrılmak istememesindeydi anladığımız kadarıyla. Bu da onu strese sokuyor ve zaten hassas olduğu konuyla su yüzüne çıkıyordu. Bebekliğinden beri Ceylin'le ayrılma problemimiz olmamıştı hiç. Ne anneannesine bırakırken, ne anaokuluna başlaken bizi hiç yormadı bu konuda. Hep mutlu ayrıldı bizden çünkü hiç kaçarak bırakmadık, terketmedik onu biz. Konuşup anlatarak, açıklama yaparak bıraktık. Emmeyi bile sadece bir iki konuşmayla bıraktırdık.

Eee böyle olunca da Ceylin'de yaşayacağımızı pek ummadığımız bir durum haline geldi bu uzaklaşma kaygısı. Bu yüzden de bu neden aklımıza en son geldi. Neyseki şimdilik konuşup, motive ederek atlattığımızı sanıyorum bu sorunu. Bu gün öğretmeninden "çoook iyi" mesajını alınca da derin bir nefes aldım. Daha önce Ceylin'i götürdüğümüz allerji profesörlerinden biri olan Ahmet Rasim Küçükusta'nın konuyla ilgili bir yazısını da aşağıda paylaşmak istiyorum ilgilenenler için.

http://ahmetrasimkucukusta.com/2011/01/21/yazilar/tip-yazilari/kis-hastaliklari/sizin-oksurugunuz-hangisi/

21 Mart 2014 Cuma

Özgürlüğümüz Kısıtlanamaz

Bu bir ortak yayındır. Bu konuya duyarlı birçok blogda bugün bu yazıyı göreceksiniz.
***
Özgürlüğümüz kısıtlanamaz
#TwitterBlockedinTurkey
T.C. Anayasası
VIII. DÜŞÜNCEYİ AÇIKLAMA VE YAYMA HÜRRİYETİ
Madde 26
Herkes, düşünce ve kanaatlerini söz, yazı, resim veya başka yollarla tek başına veya toplu olarak açıklama ve yayma haklarına sahiptir.

Dün gece yarısı ülkemizde anayasa ihlal edilmiştir. Uluslar arası bir sosyal paylaşım ağı olan Twitter’a erişim farklı mahkeme kararları ile engellenmiş, halkın kendisini ifade etme ve haber alma özgürlüğü kısıtlanmıştır.
T.C. Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan dün Bursa’da düzenlediği seçim mitinginde “Twitter mwitter, hepsinin kökünü kazıyacağız Uluslararası camia şöyle der, böyle der hiç umurumda değil. Herkes Türkiye Cumhuriyeti’nin gücünü görecek.” dedikten ve Başbakanlık Basın Müşavirliği’nin “Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının bazı linklerin kaldırılmasına ilişkin mahkemelerden çıkarmış oldukları kararların uygulanması konusunda Twitter yetkililerinin duyarsız kaldıkları bir süreç söz konusudur. Mahkeme kararlarını umursamama, hukukun gereğini yerine getirmeme biçimindeki bu tutumda bir değişiklik gözlenmemesi halinde, vatandaşlarımızın mağduriyetini gidermek için teknik olarak, Twitter’e erişimin engellenmesinden başka çare kalmayabileceği belirtilmektedir” açıklamasından sadece bir kaç saat sonra gece yarısı Twitter’a Türkiye’den erişim yasaklanmıştır. Internet servis sağlayıcılarına ulaşan mahkeme kararları ile Twitter’a ülke sınırları içinden erişim kapatılmış, mobil cihazlarda kullanılan 3G erişimi de aynı şekilde engellenmiştir.
Yasakların ve sansürün bir çözüm olmadığını, sosyal medyanın susturulamayacağını, özgürlüklerin sansür yoluyla kısıtlanamayacağını herkesin görmesi, bilmesi gerekir. Bunu dün gece Twitter yasaklandıktan kısa bir süre sonra DNS ayarlarında değişiklik yaparak veya VPN, Hotspot Shield gibi bazı programlar üzerinden mecraya giren milyonlarca Türk kullanıcısı da göstermiştir.
Sayıları 12 milyona yaklaşan Türkiyeli Twitter kullanıcıları #TwitterBlockedinTurkey etiketiyle konuyu bir saat içinde Twitter’da dünya çapında en çok konuşulan etikete taşımış,farklı etiketlerle gece boyunca TT listesinde kalarak, dünya kamuoyunun dikkatini çekmiştir. Yasaklamadan sonraki ilk 4 saat içinde 2,5 milyondan fazla Türkçe tweet gönderildiği hesaplanmaktadır. Şu anda dünya basını Türkiye’deki Twitter yasağını öncelikli haber olarak vermekte, bunun özgürlükleri baltalama yönünde bir girişim olduğunu söylemektedir.
Biz, ülkemizin geleceğini oluşturacak çocukları yetiştiren anne babalar olarak Gezi Parkı direnişi ile tırmanan ve 17 Aralık süreciyle hızlanan şiddet ve sansür uygulamalarını esefle izlemekteyiz. Türkiye’nin gerçek demokrasiden gün be gün uzaklaşmasından, meclisinden medyasına, emniyet güçlerinden yargısına kadar her türlü sistemin çivisinin çıkmış olmasından derin bir endişe duymaktayız.
Dün geceki yasak kararıyla Türkiye dünya üzerinde Twitter’a erişimin engellendiği Çin dışındaki tek ülke olmuştur. Bunun utancı ve ayıbı bu yasağı getirmeye cesaret edenlere ait olmakla birlikte, ağırlığını omuzlarımızda taşımaktayız.
Bu ülkenin gelecek nesillerinin özgür bireyler olarak büyümesini en çok isteyen ve bunun için emek veren anne babalar olarak hükümetin son aylarda giderek artan baskıcı tavırlarını kabul etmiyor ve bu sansürü şiddetle kınıyoruz.
Herkesi gerek internet üzerinden, gerekse etrafımıza bu durumu anlatarak konuyu protesto etmeye ve nihai olarak da 30 Mart 2014 Pazar günü yapılacak olan yerel seçimlerde vatandaşlık hak ve sorumluluğu olan oy kullanma görevini mutlaka yerine getirmeye davet ediyoruz.

Blogger Anne ve Babalar

18 Mart 2014 Salı

Neden Öfkeleniyorum?


Aslında cevabı adım gibi biliyorum.

Öfkeleniyorum;
*  Çünkü beklentim çok yüksek,

Öfkeleniyorum;
* Çünkü içimdeki "mükemmeli arayan anne" ne bana ne de çocuğuma pek fazla hata payı bırakmıyor,

Öfkeleniyorum;
* Çünkü yetişmek zorunda olduğumuz gürül gürül akan bir zaman diliminde yaşıyoruz,

Öfkeleniyorum;
* Çünkü yetişkinler dünyasında yaşadığımdan içimdeki çocuğun sesini duymakta zorlanıyorum,

Öfkeleniyorum;
* Çünkü yapmayı hayal ettiklerimle, yapabildiklerim arasındaki uçurumu görebiliyorum

6 Mart 2014 Perşembe

Doktor Seçimi

Son zamanlarda oldukça sıkıntısını çektiğimiz bir konu bu. Özellikle de çocuklar söz konusu olunca insan daha bir ince eleyip sık dokuyor. Çünkü eğer ne istediğinizi bilmez yada bulamazsanız çocuğunuz ilaç firmalarının ve doktorların deneme tahtası haline geliyor. Kızımız Ceylin doğduğundan bu yana oldukça fazla doktor tanıdık. Bazıları ile uzun bazıları ile kısa süren deneyimlerimiz sonucu şunu öğrendik ki doktorun ne kadar çok bildiği değil size ne kadar uygun olduğu çoğu zaman uygulayacağı tedaviden daha büyük önem taşıyor. Bu uygulayacağı tedavinin ne kadar etkili olacağını da büyük ölçüde etkiliyor.

Siz eğer çocuğunuzun yıpranmasındansa biran evvel ilaç yüklemesi yapılıp, çocuğunuzun hastalığı kısa sürede atlatmasını tercih ediyorsanız sizin taleplerinize cevap verecek doktor başka, biraz daha meşakkatli olsa da daha doğal yollarla ve ekstra çaba sarfederek, birazda uzun sürmesini göze alarak bir iyileşme süreci gerçekleşsin istiyorsanız sizi mutlu edecek doktor bambaşka. Bu yollardan biri doğru diğeri yanlış diye bir yorum yapamam çünkü her ikiside kendi içinde mantıklı sebeplere dayanıyor. Büyük ölçüde de yaşam tarzlarımız bu seçimlerimizi etkiliyor.

Benim son zamanlarda gittiğimiz doktorlarda en çok aradığım özellik çocuğuma gereksiz ilaç yüklemesi yapmayıp bağışıklık sistemine destek daha geleneksel yöntemler izleme taraftarı olmaları. Çünkü çocuğumu tanıyorum ve artık antibiyotiklerin öyle her öksürüğe göre olmadığını biliyorum. Zira artık antibiyotiklerin benim çocuğumda pek de etkili olamadıklarını üzülerek görmekteyim. Zaten artık neredeyse doktorun ne teşhisi koyacağını,  koyar koymaz nasıl bir reçete yazabilecegini hangi ilacı ne için verdiğini tahmin edebilir kıvama geldim. Hatta bazen doktora bizde işe yaramayan tedavileri anlatip alternatif şeyler isteyebiliyorum.

Oğlumda ise tamamen içgüdülerime göre hareket ediyorum diyebilirim. Kızımda yeteri kadar iyi-kötü tecrübe kazanmanın beni sürüklediği nokta bu. Çocuk yetiştirmek demek hayatınızın her anında kendiniz, çocuğunuz ve yaşantınızla ilgili kritik  kararlar verme sürecidir. Buna çocuğunuza ne yedireceğinizden tutun da, nerelere götüreceğiniz, orda neler yapacağınız, hangi işinize ne kadar zaman ayıracağınız, bütün gün nelerle karşılaşabileceğini düşünüp, bunlara karşı ne önlemler alacağınıza kadar bir sürü şey eklenebilir. Zaten sürekli bir yetişme telaşı yaşadığımız şu hızlı hayatımızda bütün bunlara tam zamanında ve eksiksiz yetişebilmek süper bir organizasyon yeteneği gerektiriyor. Ben tecrübeerimden biliyorumki hasta bir çocukla evde bir günü nihayete erdirmek bazen maraton koşmaktan farksızdır. Çocuk zaten iştahsız ve huzursuzdur. Hastalık onu zorlamaktadır, üstelik buna katlanabilmesi için kendini motive edemeyecek yaştadır. Anne çocuğunun etrafında pervanedir. Yok çorbasını içireyim, terledimi kontrol edeyim, ateşi var mı bir bakayım, kötüleşiyorsa doktorunu tekrar arayayım, ilaçlarını vereyim.... derken bu tempoda benim ilaç saatlerimizi atladiğim, geciktirdiğim çok olmuştur. Zaten kendim için ilaç kullanmaktan da hazzetmediğimden belkide bilinç altımın işine gelmiyordur hatırlamak. O yüzden benim gönlümdeki doktor mümkünse çocuğumun şikayetlerini katlanabileceği boyuta çekecek kadar az ilaç kullandırandır. Tabi bana hastalıkla ve tedavi ile ilgili uzuuun uzun açıklama yapanı ise bulunmaz nimettir benim için.

6 Eylül 2013 Cuma

İlk Okulumuz

Pazartesi günü gün bizim için çok farklı başlayacak. İlk göz ağrım, beni annelikle taçlandiran ilk yavrum o gün ilkokula başlayacak. Rüya gibi. Klasik olacak ama bebeklik günleri daha hafızalarımızda taptaze dururken onu böyle büyümüş gibi kabul etmek zor geliyor ama büyüdü işte. Abla bile oldu bu ufacık boyuyla. Bazen Batu'ya yardım ederken yada birşeyler öğretmeye çalışırken yakalıyorumda boyundan büyük laflar ediyor cadı.

Okulla ilgili şimdiye kadar yaptığımız tek şey kaydını oturduğumuz semtteki okuldan, çalıştığım semtteki okula naklettirmek oldu. İlk hafta serbest kıyafetle ve yarım gün okula gideceklerinden diğer ihtiyaçlarını almak için öğretmeni ile görüşmemizi beklememizi tavsiye ettiler peki dedik. Ama ben çanta, forma ve kırtasiye malzemelerini almak için sabırsızlanıyorum. Allah bilir pazar gecesi uyku da tutmaz beni. Sanki ben başlayacağım okula. Hoş o zaman bile bu kadar kalbim çarpmazdı heyecandan herhalde.

Bu yıl okula başlayacak birinci sınıf öğrencileri başta olmak üzere tüm okul yoluna düşecek yavrucuklarımıza başarılı bir eğitim öğretim yılı, kendime de bu yılki zorlu sınavımda sabır ve güç kuvvet diliyorum.