ceylin

Lilypie Kids Birthday tickers Lilypie Kids Birthday tickers

19 Ocak 2011 Çarşamba

Evde ne mi yapıyoruz?


Mutfakta herşeyi beraber yapıyoruz. Hatta sadece minik şefler çalışsın istiyoruz.




 
Misketlerimiz ve ponponlarımızla değişik kombinasyonlar yapıyoruz.
 Pembe kule ve kahverengi basamaklarımızla farklı dizilimler yapıp üzerinden misket yuvarlıyoruz.
Damlalıkla sıvı transferini artık çok daha rahat yapabiliyoruz. Sanırım hem mantığını daha iyi anladık hemde parmak kaslarımız daha bir gelişti.

18 Ocak 2011 Salı

Çocuk Sevme Adabı..

"Özellikle kızım Ceylin bir bebekken, en nefret ettiğim şeylerden biriydi çocukların hırpalanarak sevilmesi. Hatta izinsiz dokunulması. Önleyebildiklerimi her fırsatta savuşturmaya çalıştım ancak hazırlıksız yakalandığım ani müdaheleler de çok oldu. Kimisine tepkimi belli ettim, çekti gitti, kimisi “aaa ne kıymetli çocuğu var, şuna bak, hanım hanım senin çocuğuna kalmadık biz tamam mıııı...” dedi ya da der gibi baktı. Kimisine tek laf bile edemeden öylece kalakaldım ve içim içimi yedi. Ama hep sordum neden diye? "
Bugün severek takip ettiğim "Annelerin Dünyası" 'na yazdım misafir anne olarak. Devamı burada "tık..."

17 Ocak 2011 Pazartesi

Banyo Sonrası Sendromu...

Başlık tamamen benim uydurmam arkadaşlar çünkü bizden başkasında böyle bir durum gözlendiğini hiç sanmıyorum. Nedir? Şu gerçeği herkes bilir; banyo yapan bir çocuk rahatlar, gevşer ve mışıl mışıl uyur. Yok valla bizde durum tam tersi. Hemde doğduğumuz günden beri bu böyle. Başlarda acaba bana mı öyle geliyor diyordum ama Ceylin'in şimdiye kadar banyo sonrası melekler gibi uyuduğu gecelerin sayısı bir elin parmaklarını geçmez. Gece uyusa bile uyuyana kadar etmediği naz, huysuzluk kalmaz. Hani banyo yapmaktan hoşlanmıyor olsa anlayacağım. Ağlıyor, öfkeleniyor yada agresifleşiyor diyeceğim ama o da yok. bayıla bayıla banyo yapıyor hatta çıkmamak için elinden geleni yapıyor. Hadi giydirme saç kurutma işlemlerini de kazasız belasız atlatık diyelim uyurken mutlaka burnumdan getiriyor. Başka geceler yapmadığı, istemediği şeyleri isteyip birde tuturuyor. Dün gece de banyo yaptıracağım tuttu sevgili kızımı. Yatış aşamasına geçene kadar sorun çıkarmadı ama uyutmak çok fazla zaman ve enerji gerektirdi. Epeydir uyku öncesi rutinimiz diş fırçalama sonrası iki hikaye kitabı okuyup odadan çıkmam şeklinde gerçekleşiyordu. Sonrasında belki bir iki su isteme bahanesi ile çağrılış sonrasında kendi kendine uyukuya dalıyordu. Dün gecenin en zor anı ise onunla yatmamı isteyip bana gözleri dolu dolu bakarak "Anne ben hep senin yanında olmak istiyorum" dediği andı. O noktayı koydu, ben bittim.

14 Ocak 2011 Cuma

Ahh Şu Anneanne ve Babaanneler...

Büyüklerinize kendi doğru bildikleri dışında birşey yaptırmanın ne zor olduğunu tecrübe ettiniz mi hiç? Ben ettim. Varlıkları bulunmaz bir nimet ve mutluluk kaynağı şüphesiz. Ancak şöyle bir gerçek var ki kafalarına yatmayan bir şeyi onlara uygulatmak 3 yaşındaki çocuğunuza uygulatmaktan daha zor.
Bizim son günlerdeki meselemiz Ceylin'in geçmek bilmeyen öksürüklerinin doktorumuzun önerdiği sebze ağırlıklı bir beslenme kürüyle tedavi edilmesi. Sevgili anneciğime defalarca anlatmış olsamda, her sabah yine öksürükle uyandığımızı söyleyip sebze yedirmeye devam etmemiz gerektiğini hatırlatsamda, her telefonda ne yediğini sorup paketli ve turfanda hiçbir gıda yememesi uyarısını tekrarlasamda olmuyor, önünü alamıyorum. Sakın yanlış anlaşılmasın annem sağolsun elinden geleni yapmaya çalışıyor ama ya Ceylin'e kıyamıyor yada Ceylin allem edip kallem edip istediğini elde ediyor. Daha doğrusu Ceylin birşey yemek istedi mi benim kadar iyi savuşturamıyor. Zamane çocukları da kime ne kadar diş geçirebileceklerini daha kundaktayken öğrendikleri için yufka yürekli anneanne ve babaanneyi çabucak altediveriyorlar. Son bir aydır bizdeki senaryo hergün şöyle;
Akşam annemlere gidiyorum Ceylin'i almaya ve günün kritiğini yapmaya.
" Bugün yine biraz öksürdü" diyor.
"Ne yedi"
"Birkaç dilim portakal (öksürük varken meyve dahil her türlü tatlı gıda yasak). Eee ama çok istedi ne yapayım?
Yada bu sabahda olduğu gibi telefonda babaannesine ne yedi diye soruyorum, tabi bu arada daha yarım saat önce de nelerin verilmemesi gerektiğini hatırlatmış olduğumu aklınızda tutun.
" Çorba içmek istemedi, menemen istedi onu yedi"
"Ama anne yumurtaya allerjisi var doktor vermeyin dedi"
"E ne yapayım ben çorba yemem dedi. Zaten bence onun öksürüğü üşütmekten."
Dip not: 1.Kayınvalidemin evi hamam sıcaklığında sobalı bir evdir.
             2.Ceylin'in hem altı hemde üstü çift giydirilmiştir. Ayrıca yanlarında her an giydirilmeye müsait bir eşofman üstü mevcuttur.
            3. Ceylin'in krup öksürüğünün en etkili tedavisi soğuk havadır.

E ben daha ne diyeyim ki...

11 Ocak 2011 Salı

Yeni Yıl Kutlaması

Dün gece şirketin yılbaşı yemeği vardı. (biliyorum yılbaşı geçeli çok oldu ama bizim şirkette yılbaşı değil yeni yıl kutlanıyor :) . Yemek haftaiçi ve masaiden kısa bir süre sonra olduğu için eve gidip kızımı görme fırsatım olamadı. Hoş gidebilseydim de beni bırakmak istemeyecekti büyük ihtimalle. Aklım meleğimde kaldı ama neyse. Sağolsun annem ve eşim Ceylin'in üzülmemesi için ellerinden geleni yapmışlar. Bende Ceylin'e önceden anlatmıştım o gün geç geleceğimi. Canım kızım hiç problem çıkarmadı tabi hala devam eden öksürüğü saymazsak.
Gece oldukça eğlenceliydi benim açımdan. Hatta bu seneye kadar hiçbir yemekte bu kadar eğlenmemiştim diyebilirim. Bunda kızımın artık büyümüş olmasının ve artık birbirimize yapışık yaşamayışımızın etkisi de yadsınamaz.
Yemek sonrası eşimle kızımı almaya gittiğimizde bizi binbir naz niyazla değilde yüzünde gülücüklerle karşılaması da beni ayrıca mutlu etti doğrusu. Teşekkürler Birtanem, annen olmak harika bir duygu.

Ceylin'den felsefik sorgulamalar:
Anne senin kızın ben olmasaydım, başkası olsaydı onu da severmiydin?
(buyrun siz cevap verin)

Down Türkiye

Bu sabah takip blogları okurken sevgili Blogcu anne'nin destek olun çağrısına kayıtsız kalamazdım. Ben okurken çok duygulandım. Sizleri de aşağıdaki yazıyı okuyup, elinizden gelen desteği göstermeye çağırmak istiyorum.

BİR ANNENİN KALEMİNDEN DOWN SENDROMU



BİLGİSİZLİK KARANLIKTIR, KARANLIKTAN KORKARSINIZ, YUTUVERECEK DİYE SİZİ AMA ÖĞRENDİKÇE BİRBİR ELE GEÇİRİRSİNİZ KARANLIĞIN KALELERİNİ. ARTIK O KADAR KORKUNÇ DEĞİLDİR ETRAF, ÇÜNKÜ AYDINLANMAYA BAŞLAR BİLGİNİN IŞIĞIYLA VE BİR ANDA GÖRÜVERİRSİNİZ GÜZELLİKLERİ KARANLIĞIN ARDINDA SAKLANMIŞ OLAN.

MERHABA BEBEK,

3 Ekim 2007 sabahı, merakla yolunu gözlediğimiz kızımız dünyaya geldi. Narkozdan ayılır ayılmaz , nedendir bilmem, ilk sorduğum soru”saçları var mı?” oldu. Sonraki saatlerde bunun ne kadar önemsiz bir detay olduğunu anladım. Bana yıllar kadar uzun süren birkaç saat boyunca heyecanla bebeğimi görmek için bekledim. O kadar heyecanlıydım ki, eşimin gözlerindeki yaşları farketmedim bile. Süre uzadıkça ve kızım gelmedikçe ters giden birşeyler olduğunu anlamaya başladım. Durmadan “kızım nerede?” diye soruyordum. Eşim koridorda doktorla fısıldaştıkça endişem arttı. Artık tek düşünebildiğim bebeğimin ölmüş olabileceğiydi. Çocuk doktoru gelip bebeğin oksijen alımının (satürasyon) düşük olduğunu, sezeryanla doğumda bunların olabileceğini, bebeğe oksijen verildiğini ve en kısa zamanda bana getireceklerini söyledi. “Bebeğim bana gelemiyorsa, ben ona giderim” dedim eşime. “Gitmem gerek; çünkü ona verilmiş bir sözüm var. Bu değişik ve gürültülü dünyaya geldiğinde alışana kadar yanında olacağıma söz verdim.”
 Israrlarım karşısında beni oyalayacak yol kalmadığı için “peki “dedi, “Hastabakıcıyı çağıralım ve seni yenidoğan ünitesine götürelim”. Bir heyecanla doğruldum ve oturdum yatağın kenarına; tekerlekli sandalyeyi beklemeye başladım. Sonra eşim gelip yanıma oturdu.”Fulya” dedi, “bebeğimiz özel bir bebek olabilir”. Bu, hayatımda duyduğum en korkunç cümleydi. Birden hıçkırıklara boğuldum. Bu kadar çabuk ağlayabileceğimi sanmazdım. Sanki önceden haberim varmış gibi ama yoktu.”Ne demek özel “dedim.”Ne demek !” . O kadar ağlıyordum ki, cümleler çıkamamıştı ağzımdan. Sadece “hayır” diye bir çığlık duyuyordum bana ait olduğunu düşündüğüm.



O an hiçbir yerdeydim. Zaman yoktu, artık sadece uğultular vardı. Simsiyah bir yokluk …


Ve ben ne olduğunu tam anlayamadan asılı kalmıştım, hem de başaşağıya…
Bundan daha kötü bir haber almamıştım ömrüm boyunca. Bana gelip bir aylık ömrün kaldı deseler bu kadar dehşete düşmezdim. Eşim de ağlıyordu. O zaman fark ettim gözlerindeki kırmızılığı. Onun için de üzüldüm. Haberi tek başına almış ve bana iletmek zorunda kalmıştı. Bence bunu birlikte öğrenmeliydik!



Bir anda “kızımı görmem gerek !” dedim. Bir şeyi hemen kabullenmiştim. Bana herhangi bir çocuğun annesine ihtiyaç duyacağından daha fazla ihtiyacı olacaktı. Onu yarı yolda bırakmayacağımı söylemeliydim. Daha ilk dakikalardan itibaren onu yalnız bıraktığımı sanmamalıydı.
Yeni doğan ünitesine girip de kuvözün içindeki koca kafalı , tüy tüy saçlı, basık burunlu, alt dudağı ile üst dudağını emen, kaşı kirpiği olmayan bebeğimi görünce ne kadar çirkin diye düşündüm. Sonra da “daha şimdiden çok kötü bir anne oldum. Hangi anne çocuğuna çirkin der” diye ağlamaya başladım. Uzunca bir süre onu seyrettim, ne kadar ufacık ve yalnızdı. Kuvözden elimi soktum, eline uzandım ve o minik şey sıkıca parmağımı tutuverdi. İşte o zaman ANNE oldum ben.



Kızımın Down Sendromlu olabileceğini kabullenmiştim ama sonraki ziyaretlerimde diğer bebeklere bakıp kızımla benzerliklerini bulmaya çalışmaktan vazgeçemedim. Fakat bu sadece kızımın farklı olduğuna daha da inandırdı beni. Artık test sonucu gelmeden bile Down Sendromlu olduğundan emindim.



Hastaneden çıkıp eve geldiğimiz andan itibaren hayatımız neredeyse tamamen değişti. Evde Down Sendromlu bir bebek olduğu için değil; evde bir bebek olduğu için.



Hastanede hissettiğim o korkunç duygular hastanede kaldı. Sadece ben ve eşim değil ailelerimiz, arkadaşlarımız, komşularımız da Kayra’yı çabucak kabullendi. Tabi ki bizim için üzüldüler. Tabi ki keşkeler dendi ama sevgi hiç eksik olmadı etrafımızdan. Günler geçtikçe Kayra’nın bebekken bile ne kadar mücadeleci olduğunu gördük bu bize umut verdi.



Aylar geçtikçe keşkeler yerini “iyi ki varsin Kayra” ya ve daha sonra”iyi ki böyle varsın Kayra” ya bıraktı.



Motivasyonumuz bazen düştü ama hiçbir zaman tamamen yılmadık. Çünkü bize bakan iki minik parlak göz ve bir gülen kırmızı dudak vardı. Varolmak için bu kadar mücadele veren küçük savaşçımız bize gülümserken ağlamak olur mu dedik biz de güldük.



Mutlu olmayı , sabırlı olmayı, güvenmeyi, araştırmayı, öğrenmeyi, Kayra’yı kendimize saklamayı değil herkesle paylaşmayı hayat felsefemiz yapmaya çalıştık.



Şimdi Kayra 27 aylık ve sadece bizi değil çevremizdekileri de her gün şaşırtıyor. Bence çok şeyler başardı ama daha çok yolu var.Kızım daha yürüyecek, konuşacak, resimler yapıp, şarkılar söyleyecek, okula gidecek, sevecek, aşık olacak. Ben bu günleri her anne gibi göreceğime inanıyorum. Belki biraz daha geç ama yine de göreceğim.


Şimdi geriye bakıp o hastane odasına döndüğümde keşke diyorum; keşke bugün yaşayacağım duyguları ve mutluluğu o zaman bilseydim de o kadar ağlamasaydım. Keşke hastane odam hüzün değil de mutluluk dolu olsaydı. Ne olurdu biri olsaydı ve bana anlatsaydı. Tek kalan üzüntüm, pişmanlığım bu.



Gerisi umut ve mutluluk dolu…



21 Ocak 2010

Fulya Ekmen


Fulya Ekmen, down sendromlu Kayra’nın annesi. 2009 Kasım ayında başlattığı Down Türkiye hareketi şimdi dernekleşti.
Destek olmak için:

1.Konu hakkında daha fazla öğrenelim: Şu ayrıntılı söyleşiyi mutlaka okuyun.

2.Haberdar olalım: Down Türkiye’nin web sitesinde gerek Down Sendromu ile ilgili bilgiler, gerekse etkinlikle ilgili bilgiler var.

3.Paylaşalım: Down Türkiye’nin Facebook sayfasını arkadaşlarınızla paylaşabilir, katılımcıları arttırabilirsiniz.

Görmezden gelmeyelim.
Herkesin kendimize benzemesi gerektiğini, bize benzemeyenlerin “eksik “ olduğunu düşünmeyi bırakmamız gerekiyor. Bu çok kuvvetli bir önyargı. Farklılığın da hayatın bir parçası olduğunu, herkesin kendine özgü zayıf ve kuvvetli tarafları olduğunu kabullenmemiz gerekiyor.

Özellikle zihinsel engelli insanlara yaklaşım genellikle acıma ya da dışlama şeklinde görülüyor. Diyoruz ki aslında hepimiz aynıyız, farklılıkları değil, benzerlikleri görmek için baktığınızda bunu siz de fark etmeye başlayacaksınız.

Biz herkesi bizim için gönüllü olarak çalışmaya çağırıyoruz. Bunu yaparken fazla zaman ayırmanıza, para harcamanıza bile gerek yok. Sadece bizi internet sitemizden takip ederek Down Sendromu hakkında çok şey öğrenebilir ve bunları tanıdıklarınızla paylaşarak, ya da çocuğunuzun okulunda okumak isteyen Down Sendromlu bir çocuğu kucak açarak, yolda gördüğünüzde herhangi biri gibi görmekten kaçınmayarak, iş vererek, arkadaş olarak, benzerliklere odaklanarak ve en önemlisi çevrenizi de böyle davranmaya teşvik ederek bizim için gönüllü olarak çalışmış olabilirsiniz. Bunları yapıp ben Down Sendromu gönüllüsüyüm diyebilirsiniz ve sizin gibi diyenler arttıkça toplum çok daha hızlı değişecektir göreceksiniz.
diyor Fulya Ekmen.