11 Kasım 2011 Cuma, doktordayız. Bebeğim iyi, ben iyiyim, eşimse biraz endişeli. Tek düşündüğü benim ve bebeğimizin bu hamileliği sağlıkla noktalayıp yeni ve 4 kişilik ailemizle hayatımıza kaldığımız yerden devam etmek. Benim tüm kalbimle tatmayı istediğim normal doğum büyüsü onun için o kadar da cezbedici değil. Ama onu suçlayamam bu tamamen kadınsal bir his ve ondan bunu anlamasını beklemek haksızlık olur. Yine de bu yolda beni desteklediği ve elinden geleni yaptığı için ona minnettarım. Teşekkür ederim hayatım.
Doktorum Hakan Bey bebeğime lütfen önümüzdeki hafta içi gel diyor yoksa zor bir seçim yapmak zorunda kalacak. Hafta sonu bir eğitim programı var, diğer hafta başında da bir kongresi. O gün planladığımız gibi eşimle alışverişe çıktık. Birazda bilinçli olarak fazlaca ayakta kalıp yürüdüm. Biliyordum ki doğumun başlamasına yardımcı oluyor. Eve gelince girdiğim sıcak banyo da öyle. Bende bebeğime artık gelebileceğini her şeyin hazır olduğunu (bu kısmı biraz yalan çünkü hala daha isim konusunda karar verememiştik) , bizimde onu karşılamak için sabırsızlandığımızı söyledim. Ve sanırım tüm bunları duyan oğlumuz 12 Kasım 2011 gecesi saat 2 civarı gelişinin ilk sinyallerini amniyotik sıvıyı önceden yollayarak vermek istemişti. Gece suyumun geldiğini gördüğüm rüyayla uyandım ve gerçekten de suyumun geldiğini farkettim. Henüz uyumamış olan eşimle sevgili ebemiz Serpil’i aradık. Kasılmaları takip etmek ve bir terslik olması halinde tekrar telefonlaşmak üzere sözleştik. Önceleri adet sancısına benzer hafif sızılardı hissettiklerim ve epeyce aralıklı geliyordu. Bu sırada eşimi uyuması için odaya yolladım. Sanki Ceylin’de bir şeyler hissetmiş gibi uyandı ve bizimle birlikte yatmak istedi. Ben bir taraftan Ceylin’i tekrar uyutmaya diğer taraftan doğum dalgalarının sıklığını not etmeye çalışıyordum. Ceylin’se tam uyuduğunu sandığım anda gözlerini açıveriyordu. Yatarak dalgalarla baş etmek zor gelmeye başlayınca dayanamayıp kalktım. Ceylin’se gecenin bir yarısı karnının acıktığını söyleyip bir tabak yemeği bir güzel mideye indirdi. Sabah 4-5 gibi baktım hem doğum dalgaları hem de Ceylin’le ilgilenmekte zorlanıyorum (zira istekleri ve ihtiyaçları bitmiyor bu hınzırların) annemi arayıp gelmesini istedim. Zaten ne zaman doğuracak acaba diye tetikte bekleyen kız kardeşimle birlikte çıkıp geldiler. Onlarla da bir sure evde vakit geçirdik ancak baktım ki Ceylin ve evdeki kalabalık dikkatimi dağıtıyor ve dalgaların düzeni bozuluyor ebe eve gelmeden Ceylin’i annemle yolladım. Yolladım yollamasına ama o gece içimi en çok burkan şey kızımla vedalaşmamızdı. Sanki her şeyin farkındaymışçasına gözleri doldu, bana uzun uzun sarıldı, hepimizi ağlatıp uslu uslu anneannesinin elini tutup başı önde yürüdü gitti. Tabi bu hüzünlü sahneden sonra benim dalgalarda düzen falan kalmadı. Sabah 9 olmuştu nerdeyse. Oğlumun ebesi Serpil de gelmişti. Hafif bir kahvaltıdan sonra benden biraz yatıp dinlenmemi istedi hem dalgalar da düzelsindi. Bir iki saat kadar uzanıp dinlendim ara ara uyudum. İşe yaramıştı dalgalar düzenli ve daha sık geliyorlardı artık. Gerçi açıklık 1-2 cm idi ama oda zamanla ilerleyecekti.
O kadar tuhaf bir ruh hali ki doğum, sadece kendinizle kalmak istiyorsunuz. Etraftan gelen her türlü uyaran rahatsız edici olabiliyor ki buna en sevdikleriniz bile dahil olabiliyor. O gün akşama kadar kah yürüyerek, kah pilates topunda ya da yerde esneyerek, kah duşa girerek dalgaların çoğunu evde huzurlu bir ortamda atlatmaya çalıştık. Ara ara beni merak edip gelenleri kısa kısa kabul edip gönül koymalarını engelleme çalıştık. En çok da eşimin annesini yatıştırmakta zorlandık zira kadıncağız geçmiş karşıma ağlayıp duruyor sanki doğuma değil ölüme gidecekmişim gibi. Neyse ki akşam saatlerinde evde ben, eşim ve ebemizden başka kimse kalmamıştı. Artık dalgalar geldiğinde bir yerlerden destek alıp gevşemeye çalışıyordum ya da kendimi yerdeki minderin üzerine bırakıyor ve bebeğime yardımcı olmaya çalışıyordum. Işıklar kapalı, mum ışığında herkes bebeğe odaklanmış halde oğlumuzu karşılamaya hazırlanıyorduk. Artık saatler akşam 18:30’u gösterince hastaneye doğru yola çıkma zamanı gelmişti. Hastaneye hızla ulaşmamıza rağmen yolda da beni bayağı zorlayan birkaç dalga geldi ve gitti. Bu arada her ne kadar etkileneceğinden adım gibi emin olduğum kız kardeşimin yanımda olmak isteğine bir türlü mani olamadık. Odamıza girdikten sonra bizi rahatsız eden kimse olmadı diyebilirim hastane personelini nerdeyse hiç görmedim. Eşim ve kardeşim bir süre daha yanımda kaldılar sonra doktorum ve psikoloğumuz Neşe hanımda geldi ve onların da dışarıdaki bekleyişleri başladı. O ana kadar eşim ya da ailemden güvendiğim birileri mutlaka yanımda olmalı diye düşünürken birden kendimi sadece kendim, bedenim ve bebeğimle baş başa olmak isterken buldum. Çünkü benim kendimi iyi hissetmek ve dalgaları daha rahat atlatabilmek adına yaptıklarımın onları endişelendirmesi ve bunu onların yüzlerinde okumak beni çok etkiliyordu. Canım yanmasa da onların beni acı çekermişim gibi görmeleri onlar içinde çok zordu benim içinde. Bu sebeple beni dışarıda beklemelerini istedim. Hastane odasındaki süreç aslında evdekinin yanında oldukça kısa kalsa da en zorlu kısmı orasıydı. Bebeğim doğum kanalına yerleşmişti ancak pozisyonu tam olarak düzgün değildi. Poposu sağ tarafıma yaslanmış yüzü ise sırtıma değil sol böbreğime doğruymuş. Beyimizi doğru pozisyona sokmak için denemediğimiz şey kalmadı. Soluma yattım olmadı, karnımı sıvazladık olmadı, secde eder gibi yattım olmadı daha neler neler denedik ı ııh. Dönmeyeceğim dedi paşamız. Üstüne üstlük başının tepesi ile geleceğine alnını tercih etmişti ve artık 24 saatlik enfeksiyon kapma riskini artış gösterdiği sürecin sonuna gelmiştik. Doktorum bebeğimin kafasını eliyle de döndürmeye çalıştı ama nafile. 24 saattir zorlanan pelvisim basınçtan dolayı şişmeye başlayınca, açılmam 7 cm’yi geçemeyince ve bu tabloya birde benim saatlerdir çabalamaktan dolayı yorgun düşmem eklenince doktorum, eşim ve ben normal doğum konusunda şansımı daha fazla zorlamamaya karar verdik. Zaten artık bedenimde hissettiğim baskı ve zorlanma o kadar hat safhadaydı ki epidural yapalım, sezaryen yapalım diye sayıklıyordum. Bir ara ıkınma hissimin bile geldiğini hatırlıyorum ama maalesef bebek daha çok yukarılardaydı. O son saatler o kadar derin bir trans halindeydim ki anlatması çok zor. Hani derler ya kendi içinize dönün diye işte bende sadece kendi içimde bebeğimleydim. Dış uyaranlardan hiçbirinin farkında değildim. Sağ olsun beni hiç yalnız bırakmayan iki melekle birlikte kutsal bir anı paylaşıyormuşuz gibi hissediyordum. Tabloda korku, panik ve acı yoktu. Sadece heyecan, güven ve mutluluk vardı.
Doğum için ameliyathaneye indirilirken biraz hüzünlüydüm. Bebeğimin içimden kayışını hissedemeyecektim. Çok çabalamıştık, çok umutlanmıştım. Her geçen dakika doğum mucizesine biraz daha yaklaştığımızı, oğlumla kavuşmamıza çok az kaldığını düşünmüştüm. Şimdi onu çıktığı bu yolculukta yarı yolda bırakmışım gibi hissetmiştim. İçimdeki tek soru işareti “acaba erken mi pes ettim?” idi.
Artık yapılacak bir şey yoktu. Eşimde dahil herkes bebeğimi karşılamaya hazırlanıyorduk. Odamdan dışarı çıkarılırken kapıda beni saatlerdir bekleyen endişeli ve şişmiş gözleri gördüm tek tek. Canım kardeşim gülümsemeye çalışıyordu tüm manevi yorgunluğuna rağmen. Eşim yanımdan ayrılmıyordu, gözümün içine bakıyordu iyi miyim diye. Ameliyathaneye varıncaya kadar bir iki dalgayı da onları üzmemek adına bütün gücümü kullanarak savuşturmaya çalıştım. En zoru ise epidural kateterin takılması sırasında gelenleri kıpırdamadan karşılamaya çalışmaktı. Bundan sonrası tanıdıktı aslında tek fark doktorumun bebeğimi çıkarış şekliydi. Benden ıkınmamı istedi Hakan bey ve işte bebeğim normal yoldan olmasa da yine de annesinin ıkınması sonucu dünyaya gelmişti. Amniyotik sıvıdan içmeye bayılan oğlumu çok kısa bir süre sonra yanımıza getirdiler sarılabileyim diye kolumu bile açtılar. O anki sıcaklığını ve yumuşaklığını hiç unutmayacağım. Bir de ağlamayı kesip sakinleşmesini. Ameliyathane o ana kadar yeteri kadar ısınamadığı için benimle değil babasıyla beraber çıktı oğlum odamıza. Böylece bir an evvel ablası ile de tanışmış oldu Batu’muz. 13 Kasım 2011 Pazar 02:15
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder